27 Nisan 2015 Pazartesi

Kesin Bilgi; "Düzüleceğiz"


Hayatimin bu kadar sikilecegi önceden belliydi yani..Yok yok, sitemim kendime.. Harbi kendime la
Yoksa kadere her zaman inandım..
Cümleye "amına koyayim" ile baslayanlarin yazgısıdır götünden düzülmek. Çünkü biliyorum, dün sikildim, bugün sikildim, yarin da sikileceğim.
Gelin görün ki tuhah bir büyüsü var bu nefes alip vermenin.. Onca şeye rağmen hâlâ umut edebiliyorsun.. Hâlâ!


sol omuzum tarağı yedi, büyük ihtimalle ameliyat olacağım, ne zaman olacağım bilmiyorum
bu belirsizliğinde taa
kendinize iyi bakın emi?

21 Nisan 2015 Salı

Vurucan Kırbacı, Vurucan Kırbacıı

Beşinci yayınevinden selamlar.



++Dört senem böyle geçti. Sabahları uyandığımda kendimi öldürmediğim için şükrederek, akşam yatmadan önce de kafama dayadığım silahın namlusuna basmamam için bir sebep hayal ederek.
Sonra yazdım… düşünmemek için devamlı yazdım. Yazdıkça hissizleştim, hissizleştikçe grileştim, grileşince de tüm evremi tamamlayıp bir gölgeye dönüştüm.
Yazdığım bir şiirde şöyle dedim;
“Benimkisi sade üretmen bir düş mekanizması” 

15 Nisan 2015 Çarşamba

İçine Anlam Kattığımız Anlamsızlıklarımız






“Papatyalar gri olmaz ki” dedim karşımda duran gözleri kömür karası ismi kelebeğin kanadını çağrıştıran güzel kadına.
Sustu bir süre, sanırım veda anlarının en gedikli raconudur bu susma işleri. Bir şeyler demek istedi diyemedi. Böyle anlarda birinin bir şeyler demesi gerek bilirim.

“Papatyalar gri olmaz ki” dedim yine sanki daha önce sekiz sefer üst üste dememişim gibi. Yine aynı şekilde sustu. Dokuzuncu seferde anladım konunun papatya olmadığını. Yıllarca “seviyor” u denk getirebilmek için katlettiğim papatyalar karşımda ki kadının şeklini almış benden intikam alıyordu. Adını söylemek istedim, yine söyleyemedim. Hakikaten, bir kadının ismi neden kelebeğin kanadını çağrıştırır ki?
Bir süre sonra arkasından seslendim ama yetişemedim.
“Seviyor” diyordu bu sefer elimde ki papatya..

İşte tam o zaman anladım “Papatyalar Gridir” lafının özünü. Çünkü bizler bir şeylere anlam katmak için o şeyi en iyi şekilde anlamsızlaştıran varlıklarız. Sevilmeyişimin suçunu attığım elimde ki bu beyaz mücevher o yüzden griydi karşımda ki kadının gözünde.
Fark edemediğim şey şuydu; papatyanın da suçu yoktu. Gri olan bendim. Bir gölgeye bile kafa tutacak kadar soluk, karanlığın ciğerini deşecek kadar zifiri olan ben.

Dipnop: bu kısa hikayenin çok uzun bir anısı var bende, başka bir sefere yazarım belki..
"Madem Soysuz Bende Göynün Yoğudu
Niye Doğru Yoldan Şaşırdın Beni.."

6 Nisan 2015 Pazartesi

Hissizlik Konçertosu




Virgüllerle sıraladığımız hayatın sonuna koyacağımız o tek noktaya bakıyor bütün ömrümüz, ne acı. Sonunu bildiğimiz şeyleri yaşamak, heves etmek kadar ironik ne olaiblir şu hayatta. Ve öyle bir süreç ki bu, ne yaparsan; ne kadar yılarsan / usanırsan usan bir şekilde tat veriyor sana. Sevmek ve sevilmek gibi güzel duygular var mesela, biliyordum bunları bende bir ara. 


Üstte ki fotoğraf bir screenle tek tuşla alınıp yüzüme en ağır şekilde sillesini yapıştırdı. Öyle zamanlar oluyor ki kendimi anlatabilmem için birinin bana yol göstermesi gereksimini duyuyorum, Esma da öyle yaptı; dost acı söyler deyip "belki" nin içine sığabilecek bütün umut filizlerini elime közleyip verdi. "Ateşe dayanabileceğin kadar günah işle" lafı bende biraz ters işler, bende durum şudur; "Ateşe dayanabildiğin kadar  sev.."
Çünkü bilirim ki acı çekmek aslında en büyük sevgi gösterilerinden biridir. Aslında işin özüne inersek herkesin sevme biçiminin ne kadar değişik olduğunu görebiliriz. "Sevmek" kelimesinin kökünü oluşturan "Sev" de her şey, ama her şey...

İnsanları öyle çok kıskanıyorum ki, ne hoş; ne güzelsiniz.. kendinizi sevebilmeyi becebiliyorsunuz. Tırnak diplerime kadar, vücudumda ki her kıl tanesine kadar kendimden nefret ediyorum. Bu kinin ve nefretin bir adı yok, bir yaşanmışlığı yok. Bir yansıma biçimi de yok bunun. Kimisi çok hüzünlüsün diyor; yine diyorum “ne münasebet!” hüzün dediğiniz şey öyle kolay bir şey değil.. Ne aşka benzer ne vedaya, ne yaparsanız yapın bir türlü vazgeçemezsiniz ama bir türlü de ona ulaşamazsınız, çünkü ortada bir yerde sıkıştırır sizi hüzün.
Hazır aklıma gelmişken, bu aralar sizlerden çok değerli mailler alıyorum, teşekkür ederim. Son “Cisimsiz Kahramanlar” hikayemi yazdıktan sonra enterasan iki mail aldım. 

“Hem bir orospu çocuğunun hikâyesini yazıp, kendini onun yerine koyup sonrasında nasıl şiir ve sevgi sözcükleri mırıldanabiliyorsun.” Demiş biri, mailini burada paylaştığım için umarım bana kızmıyordur ama bu yazımın asıl ana konusu aslında bu, hissizlik… Hiçbir şey hissetmeden her şeyi hissediyormuş gibi yazmak bir meziyet bana göre, sadistçe bir meziyet..
 Bloğuma “Parçalanmış Gülüşler” ismini vermişken beni anlamanızı beklememiştim ama beni anlamak istiyorsunuz, lütfen beni anlamayın, beni anlamakta istemeyin. Dedim ya, benim aç parantezim "Parçalanmış" olunca, "Gülüşler" kısmının bir anlamı kalmıyor. Siz anlamlarınızı yitirmeyin olur mu? Hadi şimdi bana söz verin..