24 Eylül 2014 Çarşamba

"Parçalanmış Gülüşler" de sona doğru.

"Sırf başlayıp bitirebildiğim bir hikayem olsun diye. Bıktım ardımda yarım kalmış hikayeler taşımaktan.." demişti Yusuf abi. Yarım kalan o kadar çok hikayem var ki. Yine Yusuf abinin dediği gibi ;
"Çünkü bizzat ben , yarım kalmış bir niyetim.."

Çok uzun zaman önce başladım aslında yazmaya. Önce bir hikaye , bir hikaye daha!
bir süre sonra beynimin yandığını hissettim. kafamda ki karakterlerin yavaş yavaş beni öldürdüğünü fark ettim. sonra buraya geldim ve kafamda ve beynimde olan solucanları bir bir döktüm. yazmasam rahatlayamazdım ben. ama yazdığım için de delirdim.
hayatın köşesinde bir yerinde gidiyorum sessizce , biliyorum!
ortalarında bir yere yerleşebilmek için , rıhtımın kenarı değil de , bizzat rıhtım olabilmek için yazıyorum..
günde beş saatimi filan ayırıyorum artık.. ikibinonbeşte geliyor kısmetse.
ne demiştik;
biliyorum ki aramak , kendini kaybetmektir.
biliyorum ki aranmak , sevildiğini bilmektir..

19 Eylül 2014 Cuma

Her veda bir başlangıç..


“Soğuk ve şehirler arası otobüslerde vazgeçtim çocuk olmaktan” diyor Yılmaz Erdoğan..

Soğuk hissettiriyor kendisini yekten. Şimdi hatırladım da , ne zordu benim için o ayrılık. Onca zaman içimde barındırdığım , bir kelebek kadar narin ve hür baktığım / sakladığım ve herkesten gizlediğim en özelimden bir anda kopamamıştım tabi ki. Zaman almıştı. Önce beceremem zannetmiştim ama götümden süzülen yaşlardan sonra  kendisinin de rahatsız olduğunu düşünüp , hüzünlü bir veda ile kendisinden ayrılıp , öylece en sessiz yerde bırakmıştım onu. Biliyordum o benim en değerlimdi. Bütün kış boyu içimi ısıtıp korudu. Bütün kötülüklere inat bembeyazdı. Acaba hâla öyle miydi? Yoksa bir intikam peşine düşüp tüm insanlık gibi sararıp solmuş muydu..
Ne dese haklıydı aslında. Ama hayat denilen bu döngü bunun olmasını gerektiriyordu. Oysa ki Mayıs’a kadar sabırla beklemiştim. Daha fazla dayanamadım ve karşı koyamadım sıcağa ey tumanım , affet beni. .

Bugün dolapta giyecek bir şey arıyorken göz göze geldim kışlıkların arasında. Hüznünü gizleyemez benim tumanım. Belli ki özlemişti beni. Ah kahretsin ki bilirim ; sevse de söyleyemez. "Beni götüne giy , götün ısınsın" demez. Böyle de gururlu bir tumandır.
Ulan bi sefer hiç unutmam , buna tuman değil de içlik dedim. Abooovv demez olaydım. Bir afralar bir tafralar.. Üç gün tüylendirdi her yanını. Dalım daşağım kaşındı , pişik oldum perişan oldum. Birde bunun tersi pistir hee. Tam hatunla buluşuyorum başlıyor kaşındırmaya. Ulan kaşısan bir dert , kaşımasan bir dert. En son bi gece çektim köşeye , dedim olum tuman, insan ol. Bana dedi “ben insan değilim olum , kafama göre takılıyorum ” dedi. Saygı duydum. Ama olmaz dedim , bu şekilde seninle aynı yolda yürüyemeyiz. Duygusala bağladı , bi hüzünlendi hissettim ; kırıştı filan. “Biz ayrı götlerin insanı mıyız ey sahip” dedi. Birden bende çok kötü oldum. Üzerinde kurduğum hiyeraşinin birden farkına varıp hemen kendime çeki düzen verdim. Daha sık paçalı don giydim. Baksırdan bir süre uzak durdum. Bu aralar küçük jestler yapıyorum. Gül kokusu koydum hemen yanına. İşin düştü yine dimi demesin diye şimdiden ufak süprizler de düşünmüyor değilim.

Gururludur benim tumanım. Her göte ayak uyduramaz. Dediğine göre , çok sağlam göt varmış bende. E bende onun yalancısıyım. Ama ne yalan söyleyeyim , bugün aradı gözlerim onu. Hele ki gece yatarken. Donla yatamaz oldum artık. Beni sarıp sarmalamasına çok ihtiyacım var.
Özledim..

15 Eylül 2014 Pazartesi

Tehlikeli Oyunlar


İki mütevazi ve gururlu hırsızın hikayesi..
Necmi ve Tahir. İki yakın dost – kardeş – sırdaş. Hayatta tek becerebildikleri ve en iyi yapabildikleri şey çalmak.
Necmi’ye göre çalmak bir şeyleri doldur boşalt yapmak. Yani ç(a)ldıkları şeylerin yerine yine yeni şeyler konmasını sağlayarak yeni nesil hırsızların istihdamını sağlamak.
Tahir için durum değişik. Biraz daha sert ve hoyrat. Her şeyde; yatakta , hayatta , aşkta..

Yer : Kanlıca Sahil
Saat : 23:40

İki arkadaş yine her zaman ki gibi kıçlarını serip bir banka yapıştırdılar kendilerini. Necmi’nin ağzında bir kürdan , Tahir’in elinde bir kitap. Necmi ağzında devamlı kürdanla gezer. Yıllar evvel babası ; “oğlum çorba bile içsen kürdanı dolandır ağzında , et yedin zannetsinler” demiş. O gün bugündür ağzından düşmez kürdanı. Gecenin karanlığında ay ışığını kendine siper eden Tahir’e doğru seslendi;
-          Oğlum gözünü ağırtacaksın yine bırak gece gece şunu , kimin kitabı o ; nereden buldun ?
+    Şurada ağacın altında buldum la , biri unutmuş herhalde. dostoyevski kumarbaz. Okudum bunu.  Şu telefonundan Neşet Baba’nın bir şarkısını açta karşıdaki maviliğin hakkını verelim.
-          La oğlum sonra saçma sapan efkarlanıyorsun. Birde içkiye öküz gibi para veriyoruz. Haydar Haydar ?
+   Hayytt senin taşağını cimri zenginler yesin.
-          Yok onlara yedirmem. Pintidir onlar hepsini yemezler. Sen onu bunu boşver de Zahide ile ne yaptın konuşabildin mi ne diyor babası.
+      Babuş Allah’ın aşkına söyle , bize kim kız verir. Şu halimize bak , iki saatir siktiğim villasının ışıklarının sönmesini bekliyoruz girebilmek için. Hırsızız olum biz. Senin gazına geldim Zahide’ye ne iş yaptığımızı söyledim!
-          Fena mı oldu , ne dedi kız de bir daha ve bir daha düşün
+     Kalbilsşyttçal
-          Lan geveleme lafı söyle işte utangaç pezevenk (burada ikiside sigaralarından bir nefes çekip gülümsüyorlar)
+      “Benim kalbimi çaldığın gibi başkasının kalbini çalma yeter” dedi. (başını öne eğdi. Utandı. Kitabın sayfalarını hızlı tarayarak kokusunu içine çekti)
-          E tamam olum işte , bırakma kızın peşini. Bak bu gireceğimiz yerde iyi şeyler çıkacak. En az bir yıllık kiran çıkar. Al kaçır , ben başımı sokacak bi yer bulurum. (sigaradan derin bir nefes)
+    Olum bunu kıza yapamam. Bulmuşlar zaten zengin birini. Zahideyle de konuşucam. Çocuk düzgün , araştırdım. Gitsin varsın be olum , kızın hayatını mundar etmeyelim bari.  Sevgi bir işe yaramıyor bazen. Sikeyim böyle hayatı. (bir sigara daha yaktı)
-          Neyse hadi girelim ufaktan..

7 Eylül 2014 Pazar

İtirazım Var!






Her şeyin bokunu çıkarma konusunda üstümüze tanımam.
Niyeyse her şeyi abartan bir milletiz. Bir şeyi yaptık mı gözüne gözüne sokarız. Yanda olan ikilem kelimesinin tek harfi de değişebilir arada. Anladınız siz. Bunları niye mi yazdım ? – bende bilmiyorum. Yazıya nasıl girsem diye düşündüm düşündüm , bir şey bulamayınca günlük sitemlerimden birini edeyim dedim.
Çoğu kişinin varoş diyebileceği bir semtte büyüdüm. Gerçi şimdi birkaç üniversitenin gelmesiyle biraz daha medenileşti ama bundan bi oniki on üç sene öncesi filan. Yani bazı şeylere aklımın kestiği zamanlar(yeni yeni) o zaman burası bildiğiniz teksastı. Çocukluğumun çok büyük bölümü evimizin yakınlarında olan bir parkta ; “Atatürk Parkı” nda geçti.
Canım sıkılır giderdim. Evden kaçardım giderdim. Listede olmayan bazı şeyleri çaldığımda yine oraya sığınırdım. Tam Atatürk büstünün altında bir zulam vardı. Çaldığım armaları ve bazı çıkma kafa teyipleri orada saklardım.
Atatürk Parkı enterasan yerdi. Onüçümde filan boyacılık yaparken oranın yerli boyacıları beni aralarına almazdı. Hepsinin gıcır gıcır tezgâhları varken benim normal bakkaldan alınan hazır boyam vardı. Parkın girişini kapamış gelecek kaçak boyacıları kovalıyorlardı. Sinirlendim bunlara. Zaten boyacılıktan kazandığım parada bir şeye yaramıyordu. İlk paramı biriktirdiğimde eve bir damacana su aldım. Bunun sevinci kısa sürdü , almam gereken bir sürü bir şey vardı. Zaten doğru düzgün eve uğramıyorum bari bir işe yarayayım diye düşündüm hep. Bizim alt mahallede bir marangoz vardı. Benim bi arkadaş iki hafta çalışıp çıkmıştı. Adını unuttum şimdi ustanın , iyi para veriyormuş. Girdim oraya. Tozun dumanın içinde yerleri süpürdüm , büyük büyük kalasları filan taşıdım. Ustanın bi tane yeğeni vardı. Onun ben sıfatını sikeyim. Pezevenk tüm ağır yükleri bana kaldırtıyordu.Bir hafta zor dayandım oradan da çıktım. Sinirlendim.. İsyan ettim.Son çare olarak gördüğüm Harun abinin kapısına dayandım.

2 Eylül 2014 Salı

- Di'li Geçmiş Zaman -



Hayal kırıklıklarım garson!
Tek dublede çeksem hepsini..
Hayır , kapama perdeyi
Her şeye geciktim ben
Hayata, yaşama , aşka
Geç kaldım her şeye garson
Arala şu perdeyi
Kaçıyor bir ışık benden
Güneşe bir dur de
Ben bazen çok karanlık olabiliyorum garson..
Biraz daha eksildi
Önce biram
Sonra çerezim
Her şeyim birer birer gidiyor garson.
Hayata geç kalmak nasıldır bilir misin?
İçindeki mavilik gider
Yok olup kalırsın
Yaprakların dökülür bir bir.
Ne Ankara olursun
Ne İstanbul..
Göçebe bir kente dönüşür yalnızlığın
Ağlamaklı bir türkü gibi yapışır sinene
Sen gidememek nedir bilir misin garson?
Olduğun yerde sayarsın hayatı
Gelirler .. Giderler
Sen kalırsın
Dipte unutulmuş ufak çerez tanesi gibi
Bir el beklersin
Beklersin.. Beklersin..
Benim yalnızlığım çok tuzlu be garson
Kana kana susadım her şeye
Hayata..yaşama..aşka

t.yazıcı
2 Eylül 2014 / 02:03




1 Eylül 2014 Pazartesi

Déjà vu





Yirmibeş dakika sonra

Bak yine kendimle karşılaştım aynada. Ulan dedim töbe bismillah. Ne arıyorsun olum orada. Durdu , dik dik bakmaya başladı. Bazen dik dik bakarım ben. Aslında normal bakarım da neye normal dediğimi bilmediğim için her şey biranda anormal gelir. Aslında anormal olan bir şey de normal benim için. Birden durdum düşündüm. Ulan dedim , ne arıyorum acaba orada(bu arada dik dik bakmaya devam ediyorum he.) Sonra yine dedim insanlar çift yaratılır oğlum takılma bu kadar. Sonra baktım beni taklit ediyor pezevenk. Çocuk musun olum dedim sert sert. “Çocuk musun olum” dedi bana. Ulan taklit etme beni dedim bir tane çaktım suratının ortasına yumruğu(evde denemeyiniz). Baktım elim kanıyor. “Ne vuruyon lan” dedi bana , sesi titredi. Sesi titremeseydi bir kere daha vurabilirdim. Ama titredi. Kendimi titrerken gördüm. Acaba beni mi taklit ediyor diye bu sefer kendime tepeden aşağıya baktım(titriyor muyum diye). Yok titrememişim. Ulaaan yakaladım seni. "Geometri mi çalıştı len kasıkların" dedim. O ne öyle üçgeni yerleştirmişsin. Baktı bana. Ben bazen çok pis bakarım. Senin yüzünden dedi. Haklıydı ses etmedim. Oluruna bırak dedi. Hepsini bıraktım. Gittim duş aldım.

Elli dakika önce

Bazen yazacak hiçbir şey bulamıyorum. Yazdığım hikâyelerin birinin laneti varmış gibi geliyor üzerimde. Arada diyorum acaba bende mi bir karakteriyim bir kitabın. Başka türlüsü açıklayamaz az önce içeriye giren beyaz paçalı donlu beni. Gelip yanımda duran telefon şarjını alıp gitti. Olum bendim o ya. Yekten korkmuyor da değilim he. Bu aralar kendime o kadar çok rastlar oldum ki artık usandım. Derin bir nefes alıp dışarıya verirken o kadar çok şey çıkıyor ki o havanın içinde. Bazen tek bir nefesimin bile tüm dünyayı yerle bir edecek kadar büyük olabileceğini düşünüyorum. 

Komşuya verilip unutulan tornavida gibiyim. Bir yerin sahibiyim ama yokum. Oradayım ama değilim. Unutulmuş gibiyim. Kendimi unutuyormuş gibiyim. Kendime rastlasam ne derim acaba. Tornavida dedim de aklıma geldi. Acaba komşuya tornavida bıraktım mı ben ? yahu acıdım şimdi unutulan tornavidalara. Vay amına koyim ben bugün daha uyuyamam. Aslında üst üste içtiğim bu kahveler olmasa belki uyuyabilirdim. Ya da beynimin içinde sürekli uğuldayan o ses olmasa.. Ya da gözümü her kapadığımda gördüğüm o sahneler bir dakikalık bile yok olsa belki uyuyabilirdim. Ama uyuyamıyorum. Unutmak için içtiğimde unuttum bir şey daha vardı ; karaciğerim..

gardaşım!

Canım çok sıkıldığında açar film izlerim. Türü – konusu fark etmez. Geçen yine açtım izliyorum filmi. Önce emin olamadım gözlerimi ovuşturdum. Sonra bir baktım ben. Ha siktir! Ulan karşımda ekranda gördüğüm bendim işte. Tamam birkaç figüranlık yaptım ama böyle film filmde oynasam unutmazdım herhalde. İleri sardım aaaa ben. Geri sardım aaaa yine ben. Ulan bir de konulu film. Bildiğin damatlık filan giymişim. İnsanlar çift yaratılır derler de. Yahu insanın diğer ikizi doktor olur efenime söyliyeyim şarkıcı filan olur dimi. Benim ikizim porno yıldızı çıktı amına koyim!. Lan ben elaleme ne derim. Bir ikizim varmış , bizi aramış taramış bulamamış ; sonra yurtdışına çıkıp ekmeğinin peşine düşmüş(bu arada “ben” değil de “ikizim” olduğu kanaatine film ilerleyince karar verdim . pof! Hep bu küçükken giydirilen dar slip donların suçu! :( ) . Her şey tamamdı da bazı yerlerde tam duyguyu veremiyordu onu sezdim. Aslında ben olmadığımı birde o zaman anladım. Mimik önemli aga. Buradan ona fırça da atmak isterim ama üşeniyorum. Acaba mektup mu yazsam. Şimdi duygulanır bir şey olur. Zaten Türkiye de şair yetişmemesinin en büyük suçu da insanlar. İki güzel söz yazıyorsun ki şairler bir tek kendilerine yetemez ; tüm kelimelere yeter ve hükmederler. Bu yüzden karşısında ki değer verdiği insana lûgatında bulunan en güzel kelimeleri seçer de verir. Sana güzel söz yazıyor diye sana aşık filan değildir yani.Bak sinirlendim yine. Bak aklıma film de geldi yine bi kötü oldu bi şeyler oldu bana. Du bi elimi yüzümü yıkayayım (yersen)