28 Ağustos 2013 Çarşamba

Geceyedir küsmelerim..


Etrafıma bakıyorum da ne çok kalabalık var..
Bazı gruplar şarkı söylüyor , bazıları geyiğin dibine vuruyor bira şişelerinin takırdama sesleri eşliğinde.
Kumsal da tek oturan benim sanım. Yaklaşık üç saatir burada oturuyorum.
Deniz ve ay öyle güzel sevişmişler ki çocukları olan "yakamoz" a sanırım aşık oldum. Saatlerce öylece onları izliyorum. Hafiften kıçımın üşüdüğünü hissediyorum ama kalkmak istemiyorum..En fazla cırcır olurum!

Ne güzel parıldıyor mavinin koynunda.
Oysa gözlerin benim gökyüzümdü. Bu kadar bonkör olduğunu bilmiyordum.
Gerçi iyi de etmişsin. Burada ki yakamoz zararsız.
Sana olan sevdam / sevgim hep yasaktı değil mi..
Gözlerin gözlerime değince bataklığa dönmüş yüreğim yeşerirdi. Kurbağaların yerini kelebekler alırdı..
Ama iyi oluyor böyle. Pişman değilim..
Yalnızlık , deniz ve yakamoz hiç de fena sayılmaz.
Ben mutsuzun mutlusuyum..

Yeni cenarasyon ne saçma şarkılar söylüyorlar öyle. Üç saatir biri bir türkü söylemez mi bee!
Söyleseler ya Neşet Babadan ; " sen orada ben burda / ömrümüz geçti böyle.. "

"Seni özledim" demeye korkar oluyorum bazen.
Uzaktayım şimdi; senden , kokundan , gözlerinden..

Gözlerin demişken ; sol kaburgamdan bir parantez açmak isterim..
Önceleri kokunu unuttuğumda kendime çok kızmıştım , çok bağırdım ama dayandım / alıştım.

Pis diktatör bir yüreğim var , sana gelen sokaklarıma bir bir bina diktim..
Engel olamadım Memleket Gözlüm beni affet..
"Seni özledim.."

27.08.2013 / Altınoluk

19 Ağustos 2013 Pazartesi

- BİR NEFES -


İzmaritine dayanmış bir sigara gibiyim su an.
Alınan bir nefes tüketecek beni.
Ve kahretsin ölümüne tiryakisiyim yalnızlıkların..
Yalnızlığın her çeşidi yakışıyor belki bana.
Sen aldırma,
Kısa, güneşli günlerde peşimde dolaşan gölgem paylaşmaya çalışıyor acılarımı..
Oysa kursağıma tıkılan her kahkaha gibi,
Kaç kez dizelere döktüm yüreğimin çığlığını..
Kaç kez kaybolmak istedim gözlerinin kuytuluğunda,
Ve kaç kez burkuldu, titredi yüreğim,
Bir telefonun tuşlarında,
Bilemezsin..
t.yazıcı

17 Ağustos 2013 Cumartesi

- KİM BİLİR -


Hüzünlü bir türküydü ömrüm.
Her notası bir damla gözyaşı,
Belki bir masal, anlatmaya çalışılan, anlatılamayan.
Ve sen bu hayatın, hayatimin masalı..
Birdenbire bastıran bir sağanak,
Gözümü kamaştıran ışık,
Ruhumu dolduran bir melodi gibiydi sesin..
Oysa şimdi,
Kim bilir nerelerdesin..
t.yazıcı

13 Ağustos 2013 Salı

Can Yücel - Hayal Oyunu [Şairler Ölümsüzdür]

Ellerindi ellerimden tutan
Ellerimdi ellerinden tutan...
Bıraktığı anda ellerimiz ellerimizi
Gökyüzüne vuracaktı gölgeleri ellerimizin
Kimbilir kaç martılar halinde

Bir masada karşı karşıya
Seyrederken dudaklarını senin
Dile gelmiş ilk Türkçeydik
Henüz başlamış kül rengi bahar
Ne savaş, ne barıştık biz...

Bu dünyaya yeni gelmiş bir diyar
Manolyaya gece konmuş kumrular..
12 Ağustos 199

Buda nacizane benden..

10 Ağustos 2013 Cumartesi

- AVUÇ İÇİ -




İstiyorum ki cebimdeki resimler gibi , sararmasın dünyalar..
Donuk, mat bir bakış, zaman içerisinde kayıp, maziye doğru faydasız bir akış,
Yaşanmasın istiyorum yorgun yüreklerde..
Renksiz, siyah beyaz bir filmde, eski, buharlı bir tren kalkarken,
Ve ağır ağır geçerken gözlerimin önünden yalnızlık,
Uçsuz bucaksız yollarda kayboluyorum, karanlığın üzerine yanarken sigaram.
Uzatıyorum elimi, sis perdesini aralıyorum,
Sabahın ilk ışıklarını gökkuşağının  renklerini,
Sizler için yakalıyorum..
Ve avuçlarımda yürek dolusu sevgi,
Hepsini size yolluyorum..

t.yazıcı

5 Ağustos 2013 Pazartesi

Kalbim Ege'de kaldı..


Evet arkadaşlar , tekrar ben.
Yokluğunuz da çok kitap okudum , aradım , neredesiniz neredeee. Mustafa Sandal’ın şarkısını dinliyorum , eskiler iyidir ya.

Başlıkta “kalbim ege’de kaldı” diyor ama bunun tartışmasını arkadaşlarla yaklaşık yarım saat yaptık. Geçen hafta Erikli’deydim. Erikli Ege’de mi kalıyor , Marmara’da mı kalıyor yoksa Karadeniz’de mi tartışmasını epeyce yaptık. Coğrafyası yıldızlı pekiyi olan nesiliz biz , hemen kısır bir konuşma ile Karadeniz’i oradan eledik. Daha sonra Ege’de kaldığına oy birliğiyle karar verdik.

Çok uzun zaman oldu denize girmeyeli. Ama pek bir şey de kaybetmemişim.
Güneş yine aynı güneş , deniz yine aynı deniz , hatta plajda ki olaylar bile aynı be.
Plajda ki insanlar ikiye ayrılıyor;
1-) Kitap okuyanlar
2-) Kitap okumuş gibi yapıp etrafı kesenler.

Şöyle iki tur attığım da az çok kestirebiliyorum. Başı Zülfü Livaneli çekiyor peşini Dan Brown filan..
He birde şezlong da yatan ve yatmayanlar var.
Yatan kısım gölgenin koynuna salmış kendini kitabını okuyan kısım (güneş gözlüğü şartı ile) birde avını bekleyen avcılar var , kuma serilmiş ve yüzüstü halde.

Neyse bende öğle sıcağında pişmeyeyim diye açtım kitabı okumaya çalışıyorum. Baktım aynı sayfada 15 dakikadır duruyorum dedim zorla olmuyor , bırakalım. Hava çok sıcak. Bende avcı sınıfına giren türden biri gibi kuma yüz üstü yattım , on dakika öyle bi içim geçti , tabi bu güzel an arkadaşın sırtıma buz gibi suyu döküp benim o irkilmeyle “evveliyatını sikeyim” küfrüyle son buldu.
Kafayı bir kaldırdım etrafım da ki kişi sayısı dört katına çıkmış , ulan yan taraflar bomboş. Hepside yüzüstü yatmış , suratlarında bir şeyin hıncını çıkarır bir ifade var.
Kafamı bir çevirdim tam arkamda iki tane g-stringli ve üstsüz iki tane hatun. Kırmızılı kırmızılı.

Ovvv şettt!
Nemrudun kızı nasıl ilgi odağı olmuş bir görün. Bu kadar basit mi lan. O değil kuma acıdım , saatte yüz sondaj darbesi yiyor garibim. Olaya hep iyi tarafından bakarım , bunda da şemsiye için delik açıyorlar diye düşündüm.
Dakkasında kızlar toparlandılar ve denize girmek için bir hamle yaptılar. İşte o an libidosu tavan yapmış bu sahilin havası değişti , herkesin sırtı çok fazla güneşte kalmış olacak ki salise farkı bile olmaksızın vücutlarını tek hamlede yüzüstü gelecek biçimde çevirdiler. Eeee güneş ışığı faydalıdır dimi. Bi ton vitamin var bunların içinde. Kızların denizde ki hareketlerini izleyenleri kötü bir sürpriz bekliyordu!
Kızlar beşinci dakikada sudan çıktılar , eee bi süre sonra buruşuyor vücut o kadar soğuk suda dimi. Özellikle övünen erkekler , bir o suya girip çıktıkran sonra bakın ( :)) )
Tekrardan uzanıp güneşlenmesi beklenen kızlar , toparlanıp tek hamlede çekip gittiler her adımda arkalarına kumlar serpiştirerek.
Heyecan ve üzüntüyü aynı anda yaşıyordum! Peki buradakileri düşünmeden nereye gidiyordu bu kızlar. Biri dur demiyecekmiydi bu kötü gidişe.. Ooo hayır sanırım gidiyor çocuklar demeye kalmadan bir baktım kitaplar tekrar geriye çıkmış, şemsiyeler açılmış , yine olağan kumdan kaleler..

Tekrardan bi gözlerim uykuya dalar gibi oldu bu güzel ve anlık hissiyat bir tane aygırın suda çıkardığı “bıırııluuaaauuuuuuğğğğğğğğğğğ” sesiyle bitti. İtinayla suda değişik değişik sesler çıkartıyordu. Gayet sakin ve naif bir tavırla ebeni zikeyim dedim. Sonra ettiğim küfre güldüm.
Yanımdan bir ses daha “sibiiidiiieeee”
Evet evet! Bu sesi biliyorum. Bu simitçi ağabeyin sesi!
Simidi çay , peynir ve yeşil üzümle aynı dakikada öldürdüm. Dedim bir foto çekeyim hatunlar bacakları filan çekiyor ya böyle sahil manzaralı .
Bi çektim lanet olsun! Yüce Tanrım o yüzden erkek ve kadının vücudunu ayırmış. O neydi lan öyle hala etkisindeyim :d Bende daha naif bir foto çektim , herhalde ayak baş parmağım o kadar da kötü değil (:


Neyse , sonra ayağa kalktım ve bir göz geçirdim.
Kitap okuyan insanlar , eşini yağlayan insanlar.
Sahil yine aynı sahil , denizde aynı.
Halâ akşamları kumsala oturulup ateş yakıp bira içiliyor. Akdeniz akşamları unutulmuş ama ben unutturmam!
He birde kırmızı tangalılar.
Onlar önemli..